BEN,ÖTEKİ VE SEN
“Ben” diyerek başlarız
yaşama.Çevremizdeki her şey,herkes “ben”dir.”Ben”lerle örülür o minik dünya.Anne “ben”dir,baba
“ben”dir,kardeş,arkadaş,oyuncak ev,hala teyze her şey “ben”dir.Yenilen
yemek,içilen su,giysiler de “ben”dir.Bu öyle bir “ben” deyiştir ki,aslında her
şey BİRdir.
Derken ayağa kalkar küçük
insan.Yürür,koşar,oyunlar oynar.Konuşur.Anlar .Düşünür.Sıra karşısındaki insanların “sözlerini dinlemeye
gelir.O eski ”ben “ ve “ben” e ait uzantılar yavaş yavaş terk ederken yuvayı,”ötekiler”
doldurmaya başlar her yeri.Yaşam ilmikleri
atılmaya başlar.”Öteki” tehlikelidir
diye yıkanır beyni.Hiç görmediği ötekilerin farkında bile değildir
eğitmenleri.Geçmiş silinmiştir o duru gözlerde.Ötekilerle gelişmeye başlayan
“ben “ de, artık önceki olmaktan çıkar.
.Egonun endamı
görünür..Bu melodramın baş oyuncusu olmak için dayanılmaz bir çekimle atılır sahneye..Ötekileri
küçümsemeye,yaşamındaki minik deliklere oturtmaya başlarYeni.”ben” o derece
büyür ki,sahneler bile almaz sonunda onu.Dünya sahne oluverir gözünde
birden.İnsan o yaradılıştaki ışığı
silkelemiştir artık sırtından.Giydiği,
ötekilerin zevklerinin kontrol aynasına dönüşmüştür.Ne paylaşma
vardır,ne verme.Ne konuşma vardır artık,ne de dinleme. Çoktan tırmanmıştır bile
Babil Kulesi’ne.O kendi ayaklarının
üstünde duran,erişilmez insandır
artık.Beğeneceği,örnek alacağı kimse kalmamıştır.Küçümseyen bakışlarla süzmeye
başlar
çevreyi.Eleştirir,agresiftir.Yaptığı her şeye onay ve methiye
bekler.Vermeyeni de hayatından defeder.Ondan isteneni büyük bir azametle
sunar,Yarı bellerine kadar eğilerek teşekkürler edilmesidir
beklediği.Hedeflediği tahta böyle kavuşacağını düşünerek sürdürür
yürümesini.Topuklarını yere vura vura
atar adımlarını.Dağları titrettiğini hissederse mutlanır.O artık beklenen,tertemiz
yaradılışından uzak,insanın kirlettiği bir yaratıktır.Ama,ne yazık ki,ne aynası
vardır kendisini görecek,ne de bir yiğit kendisine gerçeği gösterecek.
Kuşkusuz değişimdir
yaşam.Yaşamın değişmeyen özüdür bu.Her şimdide, bir öncekinden farklı olmamız
öncelikle doğasallığımız gereğidir.Sonra da aldığımız her duyum farklı kılar
bizleri.Büyüyen ve gelişen bilinçle şekillenir her şey yeniden yeniden.Her
yaşam dramının mutfağında pişirilen bu kısır döngüsellik sonunda ,çok az insan doğruya özlem duyar.
Sevgiyle gelir
“sen”..Değişimin kaçınılmaz olgularından biri olan bu kavram, karşı cinse
çekimle ortaya çıkar ilk kez.”Sen” demeye başlanır sevgiyle.”Ben” kalmaz bir
süre.Bu bazen yerleşir yüreklere,açar kapıları,bazen da bitişlerde bir daha gelmemecesine kaybolur
gider.”Öteki” yerini “sen” e bırakmıştır artık.Her şey “ben” in dışında
düşünülmeye başlanır.Mutluluk,ayakları yerden keser,gerçeklere kapatır
gözleri.Hayallerle kurulu bir evrenin merkezi olur “sen” diyen.
Bilinçle
seçilmeyen,aklın kararlarına uymayan her
şey gibi “sen” de eğer bilinçle
yerleştirilmemişse yüreklere,en ufak bir esintide kaçar gider
kapının aralığından.Ötekiyle gelen
kuşkuculuk,denemeler,yoklamalar
biçimselliklerini korumaktadırlar çünkü.Saklandıkları delikte sürdürürlerken nefes almalarını,fırsat kollarlar.
Her “sen”in, karşısında
“ben”ler dizilidir “Sen”,”ben”den ayrı bir şey diye düşünüldüğünde, bir yığın
“ben” getirmiştir peşi sıra.Ve bu şekilde kabullenilen “sen”,in insanları yan
yana değil ,karşı karşıya getirmesi de kaçınılmaz olur.
Oysa ne problem var
ortada,ne de çözüm gerektirecek olaylar
dizisi.Öncelikle şu Babil Kulesi’nden inmeyi başarmalı insanlar.Hatta
yıkabilmeli onu el birliğiyle.Ve koşulsuz sevebilmeli.Beklentilerinden
arındırmalı benliğini.Beklenen her şey için geçerli olan kaçınılmaz
mutsuzluklar,sevgiyi de delip geçmekte acımadan.Ve biz, kendi ellerimizle
üretmekteyiz karanlıkları.Birbirini
sevmek bireysel olsa da,”sen” için üretebilmektir özü.Ve “sen” olabilmektir.Her
sevgi kendi dilini konuşmaz kuşkusuz..Ama,her sevgi ortak bir
dildir..Paylaşımdır..Paylaşmanın bittiği yerde dil de çöker gider.Çünkü
gizillerin keşfine yönelik iç yolculuklarda,sevginin açtığı kapılar,incinen
yüreklerle bir bir kapanır gider.Acılar bir süre unutulmaz,bir süre adına sevgi
de denir bunun ama,gerçekte paylaşılan yeni dillerle,yeni söylemlerle yeni
“sen” lere açar kapılarını.Doğru olan da budur.Sever görünmekle,sevmek
arasındaki derin uçurum böyle kanıtlar kendisini.
Deneyimler
olgunlaştırır,deneyimlerle ulaşılır “öz”e.Çünkü kazanımların hiçbiri kalıcı
değildir.Deneyimler dizisinden yaşama
geçirdiklerimizdir bize kalanlar..Kuşkusuz insan kendisini yaşar bulduğu andan
itibaren ,çevresiyle de hesaplaşmak durumunda kalır ama,asıl hesaplaşması
gerekenin kendisi olduğunun farkına vardığı zaman gerçek insanı bulacaktır
yüreğinde.En zor olanı başarmalı,kendisini yargılamalıdır korkusuzca.Ve
gerekirse kendisini cezalandırabilmelidir de.Yaşamın kabukları böyle
soyulur,böyle ulaşılır üst bilince ve ancak böyle BİR olunur yeniden…
Serap Demirağ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder